Onaltı büyük devletin dışında seksenin üzerinde belirli dönemler yaşamış beylikler vardır. 1071 Malazgirt Savaşından sonra Anadolu’ya yerleşmişlerdir. Bu tarihten sonra Kürt Halkı ile birlikte yaşamaya başlamışlardır.
Kürtlerin geçmişinde başka devletlerin himayesinde yaşayan küçük beylikler dışında kurdukları uzun ömürlü yaşamış devlet gelenekleri olmamıştır. Güneydoğu ve Ortadoğu coğrafyasına hâkim devletlerin korumasında, en son Osmanlı İmparatorluğu himayesinde yaşamışlardır. Osmanlıyı içeriden yıkmak isteyen Avrupa devletleri Kürtleri maşa olarak kullanmış, zaman zaman isyanlar çıkarttırmışlardır.
Kurtuluş Savaşından sonra Türkiye Cumhuriyetinin ilanında Türkler ve Kürtler birlikte yaşamaya karar vermişlerdir. Bugün Türkiye’nin her yerinde bu iki halk kız alıp vermiş, aynı şehirlerde aynı binada komşu olmuş, çaya katılmış şeker misali ayrılması imkânsız hale gelmiştir. Batı şehirlerinde yaşayan Kürt nüfus sayısı Doğudaki şehirlerden daha fazladır. “Müstakil devlet kuracaksınız, herkes kendi bölgesine çekilsin,” denilse Kürt halkından kimse yerinden kıpırdamaz. Bunların kışkırtıcısı yönetim kadrosunda olanlardır. Onlar kendi çıkarları için Kürt halkını kullanıyorlar.
Devletin idaresinde olan koltuk sahibi kimseler miting meydanlarından halka seslenirken: “Biz size hizmetkar olmaya geldik!” derler de zavallı sefil halk da kendini dev aynasında görür ya. “Vay beee! Bizim hizmetkarımızmış, biz ne kadar büyükmüşüz?” der övünür açlıktan yerlerde sürünür ya, işte öyle Kürt Halkı da çıkarcı yöneticilerin arkasından koşar durur. Ortadoğu ve Güneydoğuda mevcut olan Ortaçağ Feodal Düzeni devam ettiği müddetçe toprak ağalarının otoritesi ve halk üzerindeki hakimiyeti devam edecektir. Bu düzenin sürdürülebilmesi için bu halkın çeşitli vaatlerle kandırılması gerekiyor. Bugün için DEM yarın için başka bir isimde olacak parti mensupları, Kürt Halkını bu kışkırtmak için eylemlerine devam edeceklerdir.
Mecliste DEM, dağda PKK veya başka bir isim altında yüzyıllardır bir arada yaşayan bu halkı bölmeye, devleti parçalamaya çalışıyorlar. Olur mu? Bu devletin yöneticilerine göre olabilir de olmayabilir de. Tarihte yükselen devletler iyi yöneticiler sayesinde yükselmiş, yıkılan devletler de dirayetsiz beceriksiz, sığ görüşlü yöneticiler elinde yıkılmıştır. Altınızda çok kaliteli bir araba var. İyi şoförseniz menzile sağ salim götürürsünüz, şoförlüğünüz onu sevk ve idare edecek düzeyde değilse o arabayı uçuruma atar parçalarsınız. Suçu arabadaki yolculara yükleyebilir misiniz? Devlet idaresi de böyle değil midir?
Şimdi soralım Kürtler ne istiyor?
Anadilde eğitim istiyor. Sadece bu devletin parçalanması için yeterli nedendir. Bakmayın onların konuşmalarındaki: “Biz demokratik haklarımızdan başka bir şey istemiyoruz,” gibisinden salvolarına. Altında yatan esas neden ayrı bir devlet kurmak, Doğu ve Güneydoğuyu kendilerine almak, Türkiye’nin geri kalanına da ortak olmak.
Kırk yıl bu memleketin başına bela olan bu yapı hem Türkleri hem de Kürtleri bebek, öğretmen, asker, sivil, yaşlı genç demeden katledip durdu. Tam anlamıyla ABD’nin yardımıyla devleti dövdü. Belli çıkar çevreleri buradaki dumanlı havadan nemalandılar. Terörün bitmesini istemediler. Bitmek tükenmek bilmeyen dış yardımlar Kürt ayaklanmasının on yıllarca sürmesine neden oldu. Yok olan o kadar can, bu uğurda harcanan servet bu ülkenin ilerlemesine engel oldu.
Gelinen noktada devlet ölü bir yılanın karşısında “pes” dedi. Caninin adının önüne “sayın,” unvanına da “kurucu önder” yakıştırmaları yapılmaya başlandı. Duyduğumda her seferinde karnım sancılanıyor, başım dönüyor. Önceleri “bebek katili, İmralı canisi” iken yata yata evrim geçirmiş değer kazanmış. Kimler hangi çıkarlar uğruna bu değerleri yüklüyor bu canavara. DEM eş başkanları isteklerini televizyonda ağdalı cümlelerle sıralarken meydan savaşı kazanmış komutan edalarıyla Türk Devletine ve Türk Halkına üstü örtük, gizliden uranyumlu korkular salıyorlar. Zannedersin yüzyıllarca işkence görmüşler, sömürülmüşler, tüm hakları ellerinden alınmış da şimdi o haklarına kavuşmak istiyorlar.
Bölgedeki Feodal Ağalarının zulmünden bahsediyorsanız, onlar sizin insanlarınız. Türklerin bunlarla ne ilgisi var.
İstediğiniz yerde gezemediniz mi?
İstediğiniz yere yerleşemediniz mi?
İstediğiniz yerde çalışamadınız mı?
İstediğiniz okula giremediniz mi?
İstediğiniz mesleği icra edemediniz mi?
Okulda aldığınız notlarda Türk-Kürt ayrımı mı yapıldı?
Öğretmen oldunuz, öğretmenler odasına mı konulmadınız?
Doktor, avukat, mühendis, pilot vb. mesleklerde ayrımcılığa mı uğradınız?
Milletvekili olmadınız mı?
Başbakan olmadınız mı?
Cumhurbaşkanı olmadınız mı?
Herkese gösterilen saygı size gösterilmedi mi?
Siz daha ne istiyorsunuz, ha ne istiyorsunuz?
Ana dilde eğitim ha! Yani bu ülkeyi bölmek istiyorsunuz! Çerkezler Çerkez’ce, Boşnaklar Boşnak’ça, Pomaklar Pomak’ça, Lazlar Laz’ca (bir sürü daha sayılabilir) eğitim istesinler. Bu okullar nerelerde nasıl kurulacak? Sen Kürt’çe eğitim görüp dünyaya hangi alanda yenilikler getireceksin? Bu istek Kürt Halkının isteği değil, o halkı idare eden bir avuç uyanık çıkarcı toprak ağalarının ve onların maşalarının isteğidir.
Şu anda bu ülkede Türkler korku ile yaşar duruma geldiler. Gittiğimiz yerlerde sığınmacılardan başka insan göremiyoruz. Onların yaşamı bedava, Kürtler ayrıcalıklı duruma geldi; biz Türkler de sus pus saklanıyoruz köşelerde. Burada suç elbette DEM’lilerde değildir, Ülke yönetiminde söz sahibi olanlardadır. İçi boşalmış çekirge kabuğu TBMM’sine davet edildi olmadı. Şimdi de Milletvekilleri ayağına gitmeye çalışıyor. DEM eş başkanları büyük bir özgüvenle bir konuşma tarzları var “sayın cöndalamönca ile görüşülmeli!” Yani Türk Devleti, Türk Milleti ölü bir yılandan akıl almaya gitmeliymiş. Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Milleti için utanılacak bir durum.
“Vaaaay başıma gelenler vayyy!” Bu devletin, bu Milletin onuru şerefi yok mu? Bölgedeki ve dünyadaki gücümüzle övünürken kırk yıldır dayak yediğimiz bir terör örgütünü yerle bir edip geçemedik de şimdi gidip neredeyse özür dileyerek; “Sen ettin biz etmeyeceğiz, yıllarca öldürdün artık öldürme n’olursun! Ne isterseniz yapacağız!” gibisinden “boş çekirge” önünde eğilir hale geldik. Yazık çok yazık. Bu kabul edilemez bir durumdur.
Celil Boz. (celilboz@yahoo.com)
Eğitimci Sosyolog
17/10/2025